Tarih boyunca ruhsal bir varlık olan insan, sorun ya da stres karşısında kendisini iyi hissetmek istemiştir. Bu nedenle tütün başta olmak üzere teskin edici maddeler her çağda insanları cezbetti. Günümüz modern dünyasında insanın bu rahatlama arayışında başvuracağı alternatifleri artmış gibi gözükse de aynı oranda farklı ve daha girift bağımlılık ilişkileri gelişmiştir.
Sorun olarak görmediğimiz, zihnimizde realize ederek meşrulaştırdığımız her türlü bağımlılık bizi kendisine meftun ederek kendisini vazgeçilmez kılmaktadır. Gerek küresel dünya ve gelişen teknolojisi, gerekse ailede eksik kalan kişilik yapımızın modern dünyanın ilişki dinamiğiyle girdiği sınav bizi adeta bilmediğimiz yerlere sürüklemektedir.
Maalesef, sürüklendiğimiz yerlerde bağımlılıklar geliştirip onların sahte gölgelerinde hayatlarımızı geçirebiliyoruz. Farkındalığın arttırılması sorunların çözümü için çok önemli bir adımdır ancak bunun tek başına yeterli olamadığının da bilincindeyiz. Bunun yeterli olmadığı noktada o tanıdık cümle ağzımızdan dökülüveriyor “elimde değil!”. Bir kitapta geçen; “iradesizlik bilinçaltının gücünden başka bir şey değildir” ifadesi kayda değerdir. Evet, irade tam olarak bilinçli zihnin bir parçasıdır. Fakat irade, bilinçaltı zihnin duygusal desteğini almadıkça aradaki uyumsuzluk bir çatışma halini alacaktır. Mantıkla duygunun üzerine gittiğimizde çoğu zaman içsel çatışma kaçınılmazdır. Bilinçaltı teknik olarak hipnoz- hipnoterapi bilinçli zihin ve bilinçaltı zihin arasında uyumu sağlamak açısından çok kıymetli bir araçtır.
Şimdi bağımlılık psikolojisinin bilinçaltı ekseninde nasıl işlediğine kısaca bir bakalım:
Genelde bağımlılıkları duygusal ve fiziksel bağımlılıklar olarak ikiye ayırırız. Fakat esasında bütün bağımlılıklar bir duygu kontrolü-idaresi üzerinden kendisini inşa etmektedir. “Ben duygularımı idare edemiyorum ve bana yardımcı olması için o nesneyi kullanıyorum” denir genellikle. Dolayısıyla her bağımlılık önce psikolojiktir. Bağımlılıkların fizyolojik altyapısı bir süre sonra oluşmaya başlar. Kişi kendisini rahatlatmak ve stres-gerilim diye tanımladığı duygu yükünden uzaklaşmak için sigara, alkol, madde kullanmayı tercih edebilirken; bir başkası kendini değerli hissetmek için çevresinden sevgi ve onay dilenciliğinde de bulunabilir. Yani çevresindekilerin kendisiyle ilgili duygusal ilişkisini yönetmeye, sürekli kontrol etmeye odaklayabilir. Shakespeare, “İyi kalpli sersemler, varını yoğunu iltifat almak için harcar.” diyor. Burada, temelde bir “bireysel anlamlılık” sorunun genel bir üst başlık olması gerektiği kanaatindeyim.
Sayacağımız tüm bağımlılık şekillerinin (sigara, alkol, futbol, tv, internet, öfke, kumar, kontrol, onay…)
duygularımızı kontrol etme ihtiyacından duygusal-bağımlılıklar kaynaklandığını söyledik. Başka bir ifadeyle bağımlılıklar da birçok davranış bozukluğu gibi bir duygusal açığı-açlığı ikame etme çabasıdır. Bu duygu açığı bir takım realizasyon süreçlerinden geçerek meşru bir maskeyle bireyin hayatına sinsice sokulabilir. Örneğin oldukça başarılı bir kişi eleştirilme kaygısı üzerinden beğenilme ve onaylanma ihtiyacı geliştirmiş olabilir. Kişi, sevgiyi hak etmek için başarılı olmak zorunda hissedebilir kendisini. Bilinçaltı zihin doğası gereği bu tür çarpıtmalarda hünerlidir. Bu tür duygusal bağımlılıkların temelinin, daha çok kritik zihnin henüz oluşmadığı çocukluk dönemleriyle yakından ilgili olduğunu söyleyebiliriz.
Bilinçaltı zihin, bağımlılık nesnesine yüklenen işlevsel atıfla da ona bağlanmış olur. Örneğin çoğu bağımlılıktaki haz duygusu temel “kazanım”dır ki tüm duygular bilincin dışında bilinçaltı yapısının birer malzemesidir. Haz gibi temel iç güdülerin yer aldığı ve Freud’un “İd” olarak tanımladığı ilkel zihin tamamen bilinçaltı zihnin kontrolündedir.
Mantıklı olmayan tüm seçimlerimiz bu ilkel yapının bilincin dışında yer almasındandır. Zehirlendiğini bildiği halde sigaraya devam etmek gibi. Bir ilişkide ezildiğini, haksızlığa uğradığını bildiği halde kendisine bilinçaltı düzeyde biçilen kurban rolünü sürdürmek gibi. İnsanlar stres karşısında bilinçli zihni bir kenara bırakıp o alana (ilkel zihne), oradaki haz kaynağına bağlanmaya eğilimlidirler.
Bağımlılık sorunlarında hipnozun sunduğu imkanlarla bireyin sorumluluğu ve kontrolü ele alması, zihinsel özgürlüğünü ilan etmesi mümkündür. Bu değerli bir imkandır.
Tayfun Şahin
Psk.Dan & Hipnoterapist,