Son dönemde gündemde olan telefonla dolandırıcılık vakaları bağlamında sorulan bir soru sorulmakta: “dolandırıcılar hipnoz kullanıyor mu?”
Soruya yönelik bazı yaklaşımlar, yorumlar ve gelen sorular hipnozu anlamakta zorlandığımızı gösteriyor.
Hipnozun konu edildiği korku filmleri, romanlar ya da hipnozun eğlenceye dahil edildiği sahne hipnozu şovlarının oluşturduğu yanlış algılar bir tarafa, hipnozu sadece trans halinden ibaret zannetmekte sınırılı olan bir algı oluşurulmaktadır.
Sonda söyleyeceğimizi ilk başta söyleyelim: Dolandırıcıların başvurduğu yöntem bir hayli hipnotiktir! Bu yöntem bilinçaltı zihne yönelik duygusal bir ikna operasyonudur. Sahne hipnozunda kullanılan bazı tekniklerle örülü bu dolandırıcılık şeklinin bazı ana silahları bulunmaktadır. Bunlara sırasıyla bakalım ve sonrasında bazı somut örneklerle konuyu açıklığa kavuştururken her defasında insanların aynı hikâyeye nasıl inandıklarını görelim.
Kullanılan tekniklerden en önemlisi kişiler üzerinde uyarılan, tabir yerindeyse boca edilen, yoğun kaygı ve korku duygusudur. Bu yoğun duyguyla bilincin/mantığın üzerinden atlanmış olunur. Burada bu korkudan, kaygıdan kurtulmanın yolu da sunularak kişi bir nevi “sopa/havuç” denklemi içine sıkıştırılır. Hatta mağdur bu telefon diyaloğu esnasında farkında olmadan, telefondaki kişiye gizli bir sempati duymaya bile başlayabilir. Zira karşıdaki kişi aynı zamanda kendisini bu korkunç durumdan kurtarmaya çalışan birisidir. Güven ihtiyacının doruk noktaya ulaştığı bir durumdan bahsediyoruz.
İkinci teknik ise bu görüşmelerde zihnin sürekli meşgul edilmesidir. Tempo hızlıdır ve muhakeme pasif tutulmaya çalışılır (hız/algı ters orantısı). Bazı tekrarlar fazlaca yapılır. Üçüncü teknik silah, inandırıcılıktır. Bunu bir takım teknolojilerle sağlıyorlar. Telsiz sesi ya da 155 ten aramaları gibi. Bu teknolojik destek olmasa bile kullanılan psikolojik manevralarla sonuca gitmeleri işten bile sayılmaz. Kullandıkları en önemli ve etkili silah; arayan kişi devletin güvenliğinden sorumlu üst düzey uzman olarak kendisini lanse ederek bilinçaltı zihne giden en büyük etkiyi ele almış oluyor. ‘Otorite’nin güçlü etkisini. Bu otorite figürü kişiye “görev”ler veriyor kişi o görevin gereğini yerine getirdiğinde hem onay alacaktır hemde korku sona erecektir. İyilikçi otorite! Korkudan, gerilimden kurtulmak üzere bilinçaltı zihin pek çok mantıksız şeyi yapar hale gelebilir. Bu onun temel güdüsüdür. Fobileri, fobikleri, vajinusmus’u düşünün.
Son olarak kullanılan teknik, telefonun bazı insanlarda heyecanlandırıcı etkisinin kullanılmasıdır. Karşı tarafı görmezsiniz bir ses vardır. Bu biraz gizemli ve heyecan uyandırıcıdır, tetikleyicidir.
Tekrar söyleyecek olursak bu bir duygusal ikna operasyonudur ve bilinçli zihnin her defasında aynı hikâyeye kanmasında şaşılacak bir şey yoktur zira inanan derin zihindir. Mantıklı zihin reddetse de bir tarafı (zihnin korkuya kapılan tarafı) buna inanmayı seçecektir. Çünkü kişinin fena halde güven duygusuna ihtiyacı vardır. Bu, insanların sigaranın tüm zararlarını mantıklı zihinleriyle bildikleri halde kendilerini içmekten alamamalarından çok farklı değildir. Sigara içerken hizmet edilen duygu keyif, rahatlama ihtiyacı ve benzeri iken dolandırıcılık senaryosunda da güven ihtiyacı vardır. Bu telefon görüşmelerinde güven ihtiyacı adeta satılmaya çalışılır ve güven ihtiyacı bilinçaltı zihnin en temel gereksinimlerinden.
Aşık olan birisi ben hipnoz oldum demez ama aşk hipnotiktir. Sevgisi uğruna insanlar mantıksız birçok şeyi yapar hale gelirler, değil mi? Bu durumda ki bir kişiye “bu kız/erkek sana şunları şunları yaptı, nasıl seversin onu?” dense bu lafı güzaftır. Zira “gönül ferman dinlemez” yani duygu, mantık dinlemez.
Ya da sinemaya gidip filmin etkisine girenler ben hipnoz oldum demezler. Ama etkisi hipnotiktir. Babam ve Oğlum filmini hatırlayın. Peki siz bu filmi izlerken, duygusuna girmişken, gözyaşlarınızı tutamaz durumdayken yanınızda ki kişi size o filmin senaryo olduğunu, bunun sadece bir film olduğunu söylese tepkiniz “hadi oradan” tepkisi olmaz mı? Mantıklıdır söyledikleri ve gerçektir ama duygu bizi çeker, harekete geçirir. O an o duygunun peşinden gitmeyi seçeriz. Duygu her zaman mantıktan çok daha güçlüdür. Bilişsel psikolojinin temel prensibi de bunu doğrular duygu, düşünce, davranış.
Dolayısıyla üzerimizde yoğun duygusal etki oluşturan her durum hipnotiktir. Bu yoğun duygu bizi o etkinin çektiği yere götürür yani duygunun gerektirdiği şekilde davranmaya doğru. Yoğun duygunun bilinçli zihni atlamasındandır ki her zaman aynı hikâyeye inanmayı “seçer”ler insanlar. Duygusal seçimlerimiz mantıklı olmak zorunda değildir çünkü! Fakat bu seçimlere mantıklı zihnimizle şaşırma hakkımız da mevcuttur.
Peki bu hipnotik etkiden nasıl korunulur? Burada sakin kalmak işin en önemli kısmıdır. Bu türden bir telefon öncelikle, çoğumuz tarafından hak ettiği kesin, net cevabı alacaktır. Burada sorun yok. Karşıdakinin amacı her yüz aramadan 1 ya da 2 kişinin zihnini çelebilmektir.
Bu türden bir telefon geldiğinde kişinin kafası karışır gibi olursa ayakta ise otursun ve ağızdan derin nefeslerle bedenini gevşetsin. Bu zihne bir sinyaldir ben rahatım, sakinim. Sonra telefonu anında kapatıp bunun bir dolandırıcılık olduğunu idrak etsin. İkinci bir arama olursa hakkettiği cevabı verip polise bildirimde bulunacağını söyleyip kapatsın. Hepsi bu.
Tayfun Şahin
Hipnoterapist&Psk.Dan.